“İran Tiyatrosu” güldürmüyor

“Tiyatro” derken, ülkemizde yıllardır yaygın “Aslında İran ile İsrail kardeştir!” yanılgısına dayanan “13 Nisan’daki İran saldırısı göstermelik, danışıklı dövüştü” saçmalığını tekrar etmiş olmuyorum. Tiyatro, İran’ın “Zarar vereyim, misilleme yapayım” derken, Netanyahu’ya nefes aldırması, ABD’li Demokratların geleneksel İsrail nefretine doğru çark etmekte olan Biden’ın yeniden “hizaya girmesini” sağlaması ve İsrail’le normalleşme anlaşmalarını unutmaya ve unutturmaya çalışan sekiz Arap ülkesinden üçünün fiilen İsrail’in yardımına koşmasına yol açmasıdır. Bu maddelere başkalarını da eklemek mümkün. Ama bu üçü bile, İranlı mollaların siyaset ve askerlik bilmediklerini ortaya koymaya yeter.

Eski Şah Muhammed Rıza Pehlevi zamanında İsrail-İran ilişkileri bayağı düzelmişti; ama İran’daki sözde “İslam Devrimi” yönetiminden sonra, iki ülke arasında açık-gizli bir dostluk ilişkisi olduğuna dayanan yorumlar, komplo teoricilerine bile şapkalarını ters giydirir. Hele İran’ın İsrail’e saldırıya hazırlanırken nereleri vuracağını ABD üzerinden İsrail’e bildirdiği “haberleri,” tüm akıl sahiplerine şapkalarını ters giydiriyor olmalı. İsrail’in Trump’ın teşvikiyle kabul ettiği normalleşme anlaşmalarına bile Arap ülkelerinin İran ile ilişkilerini kesmesi ve tekrar ilişki kurmaması şartı koyması, iki ülke arasındaki ilişkileri anlamaya yardımcı olur.

İran’ın İsrail’e doğru altı saatlik yolculuğa çıkarttığı planör bozması dronlarıyla “İsrail’i denize dökme” operasyonu gerçekten gülünçtü; ama İran’ın bu tiyatro ile en azından bir hafta Gazze Katliamını ikinci plana düşürmesi ise hiç komik değildi.

6 aydır Gazze’de insanlar kırılıyor. Her gün biraz daha ortaya çıkıyor ki, İsrail, saldırılarında çok çocuklu ailelerle doktor, ebe, polis, elektrik ve motor ustası gibi, savaştan sonra Gazze’nin yeniden inşasında gerekli meslek mensuplarını, adreslerini belirleyerek nokta atışıyla yok ediyor. Gazze’yi doğudan batıya üçte ikisini kuzeyde, üçte birini güneyde bırakacak şekilde ikiye ayıran bir sınır-yol inşa ediyor. Kuzeydeki elektrik ve kanalizasyon alt yapısı, yollar, parklar, su depoları, hastaneler, camiler, medreseler, mezarlıklar, iş makinaları ile tek tek yok ediliyor.

Son altı ayda, 34 bin 843 Filistinli toprağı verildi; bunların 12 bin 300’ü çocuk. Doğum kaydı yapılmadan şehit olan bebeklerin tahmini sayısı da eklenirse, ölen çocuk sayısı 14 bini geçiyor. Ölüm, istatistik olarak ifade edildiği zaman, insani her türlü duygudan arınıyor; okuyana (ve yazana) bir süre sonra hiçbir anlam ifade etmez hale geliyor. Hele “Ölenlerin yüzde 70I’i kadınlar” denildiği zaman, ne öfke, ne tesir, ilgi, şefkat, hatta acıma duygusu bile yerini katı bir matematiğe bırakıyor.

Ancak diplomasi çarkları işliyor. Öyle görünüyor ki, Biden, Irak ve Suriye’yi bölerek burada bir tampon teröristan kurdurma amacındaki Victoria Nuland’ı kovarak ve Ankara’da ülkesini üç yıl temsil etmiş olan John Bass’ı dışişleri müsteşarı yaparak, yeni bir yaklaşım izlemeye hazırlanıyor. Türkiye’den başka Irak ve Afganistan’da görev yapmış olan Bass, Gazze soykırımının bölge ülkelerindeki etkisini iyi biliyor olsa gerek. Hafta başında Ankara’ya gelerek Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Burak Akçapar ile görüşen Bass, ülkesine “Türkiye’nin artık Gazze katliamına tahammülü kalmadığı” mesajını götürüyor olmalı.

Erdoğan’ın bayram ertesi yeniden hızlanacak olan dış gezileri ve Ankara görüşmeleri, ve son yaptığı açıklamada “Filistin’in yanında olmaya devam edeceğiz” sözleri, bu bıçağın kemiğe dayandığı mesajını tüm dünyaya yayacaktır. Dikkatlerin İran tiyatrosundan gerçeklere çevrilmesinin zamanıdır.